“Taşınıyor muyuz Sibel, söylesene
Allah aşkına? Nedir bu kadar eşya?”
“Vallaha az aldım bu sefer.”
“Kaç defa söyleyeceğim, bu kadar
eşyaya gerek yok diye? Tek bavul diyorsun, sıra sıra diziyorsun. Taşırsın
kendin. Ben hayatta taşımam.”
“Tamam, ben taşırım. Zaten hep
ben taşıyorum. Hadi çıkalım, uzatmayalım. Geç kalıyoruz.”
Çok istiyorum, her seferinde “bu defa kesin”, diyorum,
yapamıyorum. Hafif seyahat edemiyorum. Hiç bir yere az eşyayla gidemiyorum. Ya
lazım olursa diye, oralarda bulamam diye, şıklıkta yarışayım diye, bavulları dolduruyorum da dolduruyorum. Halbuki lazım olmuyor, çoğu aklıma bile gelmiyor,
herkes hep aynı kıyafetle geziyor, ben boşuna yükleniyorum. Otuz üç parçayla
bir sezon geçirebilenlere, basit bir kaç kıyafetle yetinebilenlere, ihtiyaç
duyduklarını her yerde kolaylıkla temin edebilenlere, olmasa da olur deyip
idare edenlere çok imreniyorum. Ama ben öyle olamıyorum.
Kısa kollu tişörtler, uzun kollu penyeler, gömlekler, aman
üşümeyim hırkalar, pantolonlar, onlara uygun ayakkabı ve çantalar, çoraplar,
tabii ki çamaşırlar, olmazsa olmazım fularlar, aksesuarlar, ilaçlar, mutlaka
kitaplar, aklıma fikir gelirse defterler, losyonlar, biraz da bakımlı olmak
lazım makyaj malzemeleri, lens, solüsyon, yedek gözlük, güneş gözlüğü, şemsiye,
ya sıkılırsam şişlerim ve yünlerim, yolda acıkırsam atıştırmalıklar, unutursam
mahvolurum şarj aleti, fırça, tarak, diş macunu, otelde yoksa saç kurutma
makinesi derken bavullar şişiyor, yüküm artıyor. Bazen düşünüyorum, yahu çöle
mi gidiyorum, üstelik genelde hepi topu bir hafta on gün; unuttuğumu çok
lazımsa çarşıdan alırım, ne gerek var her şeyi taşımaya, diyorum. Yine de son
dakikada bir bahane bulup hepsini tıkıyorum.
Aslında benim durumum fena sayılmaz. Yanında yastığını,
nevresimini, uyurken ayrı kalamadığı oyuncağını, aile fotoğraflarını, ekmeğini,
suyunu götürenler de var, biliyorum. Ben onlardan değilim. İyi ki değilim. Öyle
olsaydım şimdiye kadar kırk kere boşanırdım. Çünkü bizimkinin bavula alerjisi
var. Her seyahat öncesi bavul yüzünden mutlaka kavga ediyoruz. Yola
çıkacağımızın gecesi o yattıktan sonra bavullarımı ve sığmayanları
tıkıştırdığım el çantamı kapıya koyuyorum. Üstüne bir de çocukların bavulları,
onun eşyalarını koyduğu sırt çantası derken, neredeyse bir kamyon eşya kapıya
yığılıyor. Sabah uyanıp da eşyaları görünce deliriyor tabii. Zor ikna ediyorum,
bu son diyorum, ama yapamıyorum. Azla seyahat edemiyorum. Sonra kavga kıyamet.
Şu anda bavul hazırlıyor olsaydım kesin boşaltmıştım Leylan. Öyle güzel anlatmışsın ki kendimize engel olamadan doldurduğumuz bavulları... Kalemine sağlık.
YanıtlaSil