12 Ağustos, 2019

Gittikten sonra


Can Yücel'e saygıyla...

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnızlığı sevmem, bilirsin. O kadar yalnız kalmışlığıma rağmen. Üstelik korkarım yalnızlıktan. Hele gece karanlık inince. Evde perde kıpırdasa ödüm patlar, kanım adeta donar, kalbim hızlı hızlı çarpar, olduğum yerde büzülür kalırım. O yüzdendir, güneşin batmasıyla tüm odaların ışıklarını açmam, sabaha kadar öylece bırakmam. Yaz kış bu böyle. Dedim ya, sen gidince ben çok yalnız olacağım bu evde. Ve ışıklar hep açık kalacak, gün ağarana, sen gelene kadar, öylece.

Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, demiştim, gideceğini söylediğinde. Cümleyi tamamlayamadan hissettin yalan söylediğimi. O kadar çabuk ve o kadar iyi tanıdın ki beni. Sesimin incelmesinden anladın. Gidişine üzülürüm elbette. Hem de çok. Alıştım sana, bu kocaman evdeki boşluğu doldurmana. İnsan insana, rahata ne kadar da çabuk alışıyor. Halbuki önceden sen mi vardın bu evde? Ben hep bir başıma. Çok sonra geldin, kaldın hayatımda. Benimle kaldığın o kısacık zamanda, uzun yıllardır benimleymişsin gibi hissetmem niye? Her zaman canlı, hep bir şeyler yapma peşinde, yerinde duramayan, kalabalıklarla karışmayı seven sen, beni de benzettin kendine. Duramıyorum yerimde. Sen de gidince, gidesim var benim de. Sığmıyorum, sığınağım dediğim bu eve. İnsan sevmeyen ben insan peşine düşer oldum. Evimde ve içimde büyüyen boşluğu onlarla doldurmaya çalışıyorum. Olmuyor. Senin gibi doldurmuyor hayatımı, boşluklarımı, hiç kimse. Sadece yalnız kalmaktan değil, kendimle kalmaktan da korkuyorum, bu sessizlikte, sensizlikte. Söyleyememiş, yarım bırakmıştım ya, işte devamı böyle.

ya canım ellerini tutmak isterse... bu kuruntu rahat bırakmıyor. Düşünmemeye çalışıyorum. O her zaman omuzlarımda, sırtımda dolaştırdığın ellerini. Seven, teselli eden, destek veren ellerin rüyalarıma giriyor. Şimdi inanmazsın sen, ama öyle. Yanımda olduğunda aklıma bile gelmezdi; son zamanlarda ne kadar da uzaktık birbirimize. Ama artık sen olmayacaksın ya, ellerini istesem de tutamam ya, uzanırsam orada değilsin ya... işte bu beni mahvediyor. Çaresizlik değil, imkansızlık.

Yalan söyledim. Bu sefer kendime.



10 Ağustos, 2019

Küfe


Dün öğleden sonra cuma pazarının orta yerinde kavga oldu. Ben daha yeni gitmiş, bu hafta tezgahlarda ne var, ne ucuz diye bakınıyordum ki köyündeki bahçeden mahsullerini getiren çelimsiz, kara kuru yaşlı adamla ara sıra sırtında küfeyle dolaştığını gördüğüm sarışın, boksör suratlı hamal kapıştılar. Yaşlı adam pazarın gediklisi. Her hafta Beykoz taraflarındaki bir köyden külüstür arabasıyla geliyor. Sabahın en erken saatlerinde gelip durduğu aynı köşede, yere koyduğu hasırdan sepetlerde mallarını satıyor. Çoğunlukla domates, salatalık, maydanoz ve yumurta oluyor sepetlerinde. Arada biraz meyve de getiriyor, komşu bahçelerden. Pazarcılar ilişmiyorlar ona, kolluyorlar. Cumaya gittiğinde tezgahına göz kulak bile oluyorlar. Hem yaşlı hem malı kendine yetiyor diye. Bir de hasta karısı var. Eskiden o da gelirdi de epeydir görünmüyor. Yaşlı adamın yüzünde her zaman mahzun bir ifade, boynu omuzlarının içine göçmüş, oturduğu yerden gelen geçene bakıyor; alıcısı olursa seviniyor. Hamal daha öz güvenli, uzun boylu, dik duruşlu. Sanki küçük dağları o yaratmış. Bana hiç denk gelmedi ama havası öyle. Dün aralarda dolaşıp müşteri arayacağına yaşlı adamın sepetlerinin önünde dikilmiş, küfesini de yere koymuş, duruyordu. Gelen geçenin mallarını görmeyeceğinden endişelenen yaşlı adam zayıf sesiyle azıcık öteye gitmesini söyledi. Vay sen misin bunu diyen?! Hamal yaşlı adamın tek cümlesiyle küplere bindi, başladı bağırmaya. İstediği yerde dururmuş, burası onun tapulu malı mıymış, zaten üç kuruşluk malı varmış, görseler ne olacakmış; söylenip durdu. Baktı yaşlı adamdan karşılık yok, hızını alamadı, sepetlerden birine bir tekme savurdu. Allah'tan yumurtalara denk gelmedi ama kırmızı domateslerle tüylü şeftaliler önce havaya uçtu sonra pazarın yollarında yuvarlanıp dağıldı. O ana kadar hamalın bağırışlarını umursamaz görünen ve ona sessizce bakaduran o çelimsiz, halsiz yaşlı adam, sepetinin havaya savrulmasıyla birden atmaca oldu, yerinden fırlayıp atladı sarışının üzerine. Orta yerde alt alta üst üste dövüştüler. Benden başka konuşmaları duyan var mıydı, ne olduğunu anladılar mı bilmiyorum ama onların böyle yerlerde yuvarlanıp birbirlerini yumruklamalarını gören pazarcılardan hiçbiri ayırmaya kalkışmadı; korktular yaşlı adamın deli kuvvetinden. Etraftaki kadınlar yumruklardan nasiplerini almamak için bir yandan pazar arabalarını diğer yandan çocuklarını çekiştirip uzaklaştılar. Dövüş çok uzamadan zabıtanın gelmesiyle bitti; yaşlı adam domatesleri şeftalileri toplamanın derdinde kalktı, gitti. Hamal üstü başı toz toprak içinde ve yırtılmış, aldı küfesini sırtına, etrafa hiç bakmadan gözden kayboldu.