28 Nisan, 2019

Yine de...


Sen de bir kaşık almak ister misin bundan? Buranın özel yemeğiymiş, geçenlerde bir dergide okudum. Ama şimdiden uyarmış olayım, bildiğimiz yemeklerden değil bu. Salçalı, soslu, sebzeli filan değil yani. Aslında içindekileri saysam ağzına koymazsın, yemek istemezsin. Ben mi? Ben aldım tabii. Bilirsin, hem yeniyi denemeyi severim hem de pis boğazım. O değişik yemeği mutlaka tatmam, bu boğazdan içeriye sokmam lazım. Yoksa gözüm kalır, aklım takılır. Sevdin mi diye sorarsan, sevmedim. Bende yalan yok. Ama en azından nasıldır, güzel midir, diye düşünmeyeceğim. Bu yemek hakkında artık bir fikrim var; biliyorum nasıl olduğunu. Sen de bu sefer şeytanın bacağını kırayım, her şeye rağmen bu yemeği deneyeyim dersen, söyleyeyim, seveceğini sanmam. Bir kere sen geleneksel bir insansın. Alıştığının dışına çıkmazsın. Yeniye şans vermezsin. Versen bile beğenmezsin, direnirsin. Tutucusun, kabul et. Sadece yemek konusunda değil, her konuda öylesin. Ama canım hemen itiraz etme, öylesin. Seni iyi tanıyorum. Sen bildiğinden şaşmazsın, bilmediğinden korkarsın. Ayrıca benim gibi meraklı da değilsin. Ne neymiş, nasılmış, hiç ilgini çekmez, umurunda olmaz. Senin için olsa da olur olmasa da. Mesela bu yemeğin tadını bilsen de olur bilmesen de. Sen bildiğin, alıştığın kadarıyla yaşayansın ve hiç anlamıyorum nasıl, ama bundan garip bir şekilde mutlu olabiliyorsun. Yeniye, farklıya asla açık değilsin. Kutu gibisin. Hayata karşı hevesin yok senin, hevesin. Yoo, hakaret etmiyorum. Ama gerçek bu. Düzsün. Renksizsin. Heyecansızsın. Ruhsuzsun. Tutturmuşsun bir çizgi, onun üzerinde ilerliyorsun. Sabitsin. Ama darılırım bak böyle yapma, ağlama. Tamam, şimdi bunları diyorum ama bak belki böyle olmak iyi bile olabilir. Yani aslında şöyle söyleyeyim; sen kendini korumayı biliyorsun. Riske sokmuyorsun. Sevdiğin sevmediğin belli. Ne istediğinden eminsin. Netsin. Macera peşinde değilsin. Sende istikrar var, düzen var, alışkanlıklarınla yaşamanın verdiği huzur var. Ve ben bütün bunlarla birlikte, bu haline, yine de seni seviyorum.

15 Nisan, 2019

Güven


Mesela bugün günlerden pazarmış. Şöyle gerine gerine uyanmışım. Saate bakmamışım ama biliyormuşum çok erken olmadığını. Ne acelem varmış bugün, ne bir yere yetişmenin derdi. Üstelik hava ılık ve güneşliymiş. Nihayet bahar gelmiş çünkü. Uzun zamandır olmadığı kadar aydınlık ve parlakmış gökyüzü bu sabah. Hiç kendimi sıkmadan, telaşa kapılmadan, bir sağ yanıma dönmüşüm yatakta bir sol yanıma. Tembellik yapma hakkımı dibine kadar kullanmaya niyet etmişim bugün. Uzun süre öylece yatmışım; hiçbir şey düşünmeden, sadece tavana bakarak.

Mesela kahve içmek istemiş canım. Her sabah yaptığım gibi çay demlememişim de, kahve içmeye karar vermişim. Çekirdekleri taze çekilmiş, mis gibi, koyusundan. Bu sefer içine süt koymadan. Bir tek kahvenin tadını almak istemişim bugün. Doldurmuşum en sadesinden kahveyi en büyük fincanıma. Yudum yudum içmişim, kokusu da burnumda.


Mesela güzel bir müzik dinlemek için CD kutusunu karıştırmışım, içinden rastgele birini çekip çıkarmışım. Ne çıkarsa kabulüm, diyerek. Şansa da kaç zamandır kafamda çalan şarkının olduğu CD gelmemiş mi elime?! Hiç şaşırmamışım. Önce yukarıya bir selam çakmış, sonra şarkılardan fal tutmuşum. Hep benim için söylenmiş en duygulu, en anlamlı şarkılar.

Mesela karnım acıkmış, şöyle hafifinden, sağlıklı birşeyler yemek istemişim. Dolapta bulduğum sebzeleri, yemişleri, ne varsa hepsini karıştırmış, en nefisinden kocaman bir salata yapmışım. Kasenin içinde bir renk cümbüşü. Üstüne de bol zeytinyağı, nar ekşisi ve limon. Geçmişim masamın en baş köşesine; yavaş yavaş çiğneyerek ve tadını çıkartarak yediklerimin; şükretmişim doydu diye, hem gözüm hem midem.

Mesela ben yine her günkü gibi rahat, keyifli, huzurluymuşum bugün. Günün de önemi yokmuş aslında, havanın da. Ben iyiymişim, sakinmişim. Her zamanki gibi. Derdim de yokmuş tasam da. Çok da aldırmıyormuşum yarının ne getireceğine, ne olacağına. Çünkü her şey hep iyiymiş zaten. Benim gibi. Ve ben güveniyormuşum hayata.