18 Ekim, 2019

Komşu

Yine başladı sesler. Bağrışmalar. Üst kattan geliyor. Hep bu saatlerde. Akşam yemeğinden sonra. Hiç aksamadan. Yaz başından beri böyle. Daha önce hiç sesleri çıkmazdı. Şimdi ne oldu, neyi halledemiyorlar bilmiyorum. Birbirleriyle alıp veremedikleri, paylaşamadıkları nedir? Sonu gelmeyen? Her akşam konusu açılıp sonra kavgayla sonuçlanan ne? Aralarında çözemedikleri ne var ki her seferinde böyle avaz avaz tartışıyorlar?

İki kişiler. Bir kadın bir erkek. Yaşları ellinin üstünde. Hatta altmışlarına yakın. Yani bence. Yaş konusunda iyi tahmin yürütemem, ama üniversiteyi bitirmiş oğulları olduğuna göre daha genç olamazlar. Erken yaşta evlendiklerini sanmam. Birlikte büyüyen çiftlerin karşılıklı hoşgörüsü yok aralarında. Bağrışmalarına bakılırsa. Bir de gözlerindeki pırıltı azalmış, yüzlerindeki çizgiler çok derin.

İlk olarak hafiften müzik sesi geliyor. Bir piyanodan veya kemandan çıkan romantik, yumuşak notalar. Her seferinde kanıyorum. Nihayet barış ilan edildi diyorum. Onlar için seviniyorum. Ama sonra yanıldığımı anlıyorum. Fazla sürmüyor müziğin sesi. Susuyor. Ardından telaşlı adımların, topuklu terliklerin tıkırtısı, hışımla çekilen sandalyelerin gıcırtısı... Ve başlıyor konuşmalar. Önce mırıltılar halinde. Teker teker. Sonra yüksek perdeden ve çoğu zaman aynı anda.

Sesler yüksek de olsa boğuk geliyor. Kelimeler seçilmiyor. Ne konuştuklarını anlamıyorum. Aralarındaki meselelerin birer birer üzerinden geçiyorlarmış gibi geliyor bana. Sanki her akşam yeni bir konu gündeme alınıyor, her iki taraf fikrini söylüyor ve her seferinde farklı görüşler öne sürüldüğü için tartışma başlıyor. Ya da belki hep aynı konu üzerinde dönüp dolaşıyorlar. O bir tek konuyu temcit pilavı gibi ortaya getiriyorlar. Olmayacak olanı oldurmaya, inatla birbirlerine kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bir ümitle, belki bu akşam benim sözüme gelir, bu sefer düşüncelerimi kabul eder, diyorlar. Bilmiyorum. Anlayamıyorum.

Bu sabah asansörde karşılaştık. Kibarca birbirimizi selamladık. Havadan, yağmurdan, bu sene kışın erken gelmesinden söz ettik. Kapıcının tembelliğinden, bahçedeki kedinin –yine- doğurmasından şikayet ettik. Benim kata gelince tutamadım kendimi. Akşamları sesimiz çok geliyor mu, deyiverdim. Kusura bakmayın, çocuk işte, tutamıyoruz, dedim. Bir an, kısacık bir an bulutlandı gözleri, durdular. Hiç önemli değil, biz de çocuk büyüttük, dedi kadın, alçak sesle. Adam başını eğdi, sonra yavaşça kadına döndü, zoraki gülümsedi. Tamam, dedim, anladılar ve utandılar. Artık sakinleşirler, bundan sonra tartışmazlar.

Ama olmadı. Oyunum tutmadı. İşte yine başladılar.