19 Kasım, 2018

İlk Göz Ağrısı





Bu tablodaki kadın kim biliyor musun, Ayla’cığım? Annemin büyük teyzesi Müesser teyze. Dünya güzeli, zarafetin simgesi. Burada daha on sekiz yaşında, inanır mısın? O devirde kadınlar böyleymiş, hem güzel hem olgun. Kırklı yaşlarının fotoğraflarını da gördüm annemde. Hiç değişmemiş. Aynı duruş, aynı asalet. Saçları biraz daha uzun, belki biraz da kilolu. Ama o bakış, o duruluk aynı. Değişmemiş.
Büyük dedenin ilk kızı, ilk göz ağrısıymış Müesser teyze. Öyle de kalmış. Yok yani, tabii anneannem ve Mesude teyze de var ama onun yeri hep bir başkaymış. Kimselere veremem, gözümün önünden ayıramam dermiş büyük dede. Görücüler daha on üçünde gelmeye başlamış. Başkasına sözüm var, demiş her gelene, hepsini geri göndermiş. Haminnem üzülürmüş; güzelim kızı ziyan edecek bu adam, kısmetine mani oluyor, turşusunu mu kuracağız, dermiş. Kız kardeşleri de, önümüzü kapayacak ablam, babamızı razı etmenin bir yolu yok mu, diye hayıflanırlarmış. Artık Allah haminnemi mi duymuş, sıradaki kardeşlere mi acımış bilinmez, yan konağın Paris’ten tatil için gelen oğlu Mahmut bir gün Müesser teyzeyi Boğaz’da görmüş, çok beğenmiş. Daha haftası olmadan talip olduklarının haberi gelmiş yan konaktan. Eğer müspet yanıt verirlerse, bir an önce nikahı kıymak istiyorlarmış çünkü Mahmut Müesser’i alıp Paris’e dönecekmiş. Haminnem çok sevinmiş; ne de olsa bildikleri ailenin Avrupa görmüş, tahsilli oğluymuş. Sanat mı okuyormuş, neymiş, ama olsunmuş. Yan konaktaki komşu, büyük dedenin hem sevdiği hem de çok hürmet ettiği, devlette de önemli bir mevkii olan bir muhteremmiş. Onu kıramayacağından gelen habercilere tamam demiş. Ama demesinin ardından yataklara düşmüş. Kızından ayrılacak olmasının üzüntüsü daha o yanındayken başlamış. Yemeden içmeden kesilmiş, bir deri bir kemiğe dönmüş. Verilen ilaçlar, başında okunan dualar, üstünde gezdirilen tütsüler fayda etmemiş. Babası bir türlü iyileşmeyince Müesser teyze, yok, demiş, bu böyle olmaz. Ben babamı böyle bırakıp hiçbir yere gidemem, kalsın bu iş, demiş. Tabii yan konak hop oturup hop kalkmış, ortalık karışmış. Aradan bir iki hafta geçmiş geçmemiş, damat adayı Mahmut elinde kocaman bir paketle gelivermiş. O zaman şimdiki gibi teklifsiz, habersiz gelmek gitmek yok. Fakat kafalar karışık. Eh, Mahmut da yarı damat sayılır, ses etmemişler. Kısa bir hal hatır sohbetinden sonra Mahmut izin istemiş, büyük dedeyi odasında ziyaret etmek istediğini söylemiş. Elinde zar zor taşıdığı paketi, üst kattaki havası ağır, loş odaya almışlar Mahmut’u. Büyük dede arkasında yastıklar, gözleri yarı açık yatıyormuş. Mahmut sessiz adımlarla pencereye gitmiş, perdeleri açmış, sonra yatağa yaklaşıp elindeki paketi açarak dedeye doğru tutmuş. Paketten çıkan işte bu tabloymuş. Müesser teyze sanki kanlı canlı ve bütün güzelliğiyle karşılarındaymış. Kızınız hep yanınızda olacak, gözünüzün önünde duracak bey babacığım, üzülmeyin, demiş. Ne büyük incelik değil mi? Ve ne aşk! Ya, işte böyle Ayla’cığım. Böyle bir hikayesi var bu tablonun. İstersen şimdi biraz kafeye geçelim, diğer tablolara sonra devam ederiz. Yorulduk.

11 Kasım, 2018

Kader


Annemle Musa abi’nin nikahında çekilmiş bu fotoğraf. Ben dört yaşındayım. Bir yanımda Meral ablanın, diğer yanımda Melek ablanın elini tutuyorum. Annemlerin komşusuymuş onlar. Bu fotoğraftan birkaç yıl sonra evlenmişler, izlerini kaybetmiş annem. Ne kadar yakındık, birbirimizin herşeyin bilirdik, demişti annem. Öyle oluyor işte, en yakınların bile el oluyor zamanla, hatta silinip gidiyor. 
Benim üstümdeki elbiseyi annemin gelinliğini diken Şükran hanım dikmiş. Ben de gelin olacağım, diye tutturmuşum. Zor ikna etmişler bu elbiseye. Daha duvak da olacakmış da dedem sert çıkmış, daha neler, demiş, taktırmamış. 
Annem ne kadar güzel, ne kadar zarif bu resimde. Şimdi tabii yaşı ilerledi, hastalıklar, kilolar derken eski halinden eser kalmadı. Çok üzülüyor, hele bu fotoğrafta kendini gördükçe çok ağlıyor. Sağlık olsun annem, senin kalbin hâlâ ve hep güzel, önemli olan bu, diyorum. İşe yaramıyor. 
Çok acılar çekmiş. Küçücükken evlenmiş, senesinde kucağında ben, dul kalmış. Bence aslında gençliğine ve kaderine üzülüyor. Tekrar baba evine dönmek kolay mı? O devirde başka şansı da yok tabii. Dedem asker adam, sert. Eh, çalışıp para kazanayım dese bana kim bakacak? Anneannem, Allah rahmet eylesin, rahatına düşkün kadındı. Ben bakarım, sen git çalış, gençsin, hayatını yaşa, filan dememiş. Dedemi bahane edip oturtmuş annemi dizlerinin dibinde. Genç kadın, güzel kadın annem. Bunalmış tabii. Acısı bir yandan, ben bir yandan. Baba desen despot. Anneden hayır yok. Çok sıkılmış. Allahtan bu Melek ablayla Meral abla varmış da ona sırdaş olmuşlar. Zuhal’i bize bırak, sen çık biraz, deyip annemi zorla gönderirlermiş. 
İşte Musa abi’yi de o günlerden birinde tanımış annem. Yine beni bırakıp çarşıya inmiş, niyeti hem biraz hava almak hem de saçlarını kestirmekmiş. Musa abi çarşının içindeki berberde çalışıyormuş o sıralarda. Annemi çok beğenmiş. O devirde bu işler nasıl oluyordu bilmiyorum. Annem de çok anlatmaz zaten. Musa abi bir şekilde annemin peşine düşmüş, onu çok beğendiğini söylemiş. Birkaç kez çay içmişler. Musa abi’nin yaşı küçüktü annemden. Okumamış, çıraklıktan yetişmiş, berber olmuş. Anneme talip olduğunu bin bir sıkıntıyla söylemişler dedeme. Başka zaman olsa dedem hayatta kabul etmezmiş. Ama genç yaşında bir çocukla dul kalan kızını vermiş Musa’ya. Annem de istemiş miydi bilmiyorum. Bu resimde tebessüm ediyor ama mutlu olduğunu sanmam. Baba baskısı, yalnızlık, benim sorumluluğum onu Musa abi’ye itti diye düşünürüm. 
İyi adamdı ama Musa abi. Beni severdi. Gençti. Ailesinden uzakta, İstanbul’da tek başına zor bir hayat kurmuş, şansı dönmüş, sevdiği güzel bir kadınla evlenmişti. Ama o da uzun sürmedi. Ben daha ilkokul son sınıftaydım. Bir trafik kazasında öldü Musa abi. Annem ikinci kez dul kaldı. Sonra hayata küstü, hastalıklar başladı, babasından kalan ne varsa doktora, ilaca harcadı. 
Bu fotoğrafı bir arkadaşım sahafta görmüş. Bana attı whatsapp’tan. Kader teyze değil mi bu, öndeki de sen, diye sordu. Almış getirmiş. Yoksa annemden kalmış değil. Musa abi’den sonra herşeyi atmış, satmış. Ben de bilmiyordum. Demek aldı birileri verdi sağa sola.