18 Mart, 2019

Yüzük


Seni gördüm dün gece rüyamda. Bu kadar çabuk göreceğimi tahmin etmiyordum. Hayırdır inşallah. Anneannenin evindeyiz. Camın önündeki ikili kanepede oturuyorsun. Yanında dayım. Sessiz ve dalgın. Sen sanki hasta değilmişsin; oldukça iyi görünüyorsun. Biraz daha zayıf, biraz yorgun; gözlerinin altı çökmüş, hafif mor. Her zamanki gibi değilsin belki ama yine de iyisin. Ben kapının karşısındaki duvarın sana yakın tarafındaki tekli koltuktayım. Üstümde bana çok yakıştırdığın çiçek desenli yeşil elbise, elimde ablanın hediye ettiği yelpaze var. Hava yine çok sıcak. Açık camlardan esen rüzgar ne içimizi ne dışımızı serinletmeye yetiyor. Evde bizden başka birileri daha olmalı. Ama salonda değiller. Ortadaki sehpanın üstünde, melamin tabakta dilimlenmiş elma; cam sürahide içine buz parçaları ve limon kabuğu atılmış limonata; renkli kaselerde çoğu yenmiş kalanı erimiş dondurma ve IKEA’dan beraber aldığımız kırmızı balonlu kağıt peçeteler duruyor. Televizyon açık. Görüntü var ses yok. Yine bir sürü asık suratlı ve bıyıklı adam karşılıklı oturmuş aynı şeyi belki kırk sekizinci kez tartışıyor. Fikirlerini ilk defa söyleyeceklermiş gibi telaşlılar. Fakat biz onlarla ilgilenmiyoruz. Bizim derdimiz başka. Biz seni dinliyoruz. Neden hasta olduğunu anlatıyorsun. Demek ki iyi görünmene rağmen rüyada da hastaymışsın. Bir adamdan bahsediyorsun. Güya seni kazıklamış bu adam. Hesaplarınla oynamış. Çok canın sıkılmış bu adamın yaptıklarına. Hakkın olan parayı vermemiş sana. Ya da senden para çalmış. Öyle birşeyler. Sen böyle hararetle bunları anlatırken ellerin dikkatimi çekiyor. Kalın, küt parmaklarına, kocaman ellerine bakıyorum. Şaşırıyorum. Çünkü senin ellerin küçük, parmakların incedir. O adamın sana yaptığı haksızlığı o iri ellerini havada sallayarak anlatıyorsun heyecanla. Dizlerinin üstünde kavuşturduğunda ellerini, yüzükleri fark ediyorum. İki elinde de yüzükler var. Evlilik halkaları. Sağ elinin yüzük parmağına iki tanesini üst üste takmışsın. Sol elindekinde minicik pırlanta taşlar var. Bir kez daha şaşırıyorum. Belki ellerinin iriliğinden daha çok. Demek hâlâ yüzüğünü takıyor, diye düşünüyorum. Hâlâ seviyor. O kadar yıldan sonra. Unutamamış. Belki de hastalığına sebep o hararetle anlattığı, parasını kaptırdığı adam değil. Onu hasta yapan, aslında yüreğindeki yara. Bitti diye kabul ettiği, hiç dile getirmediği ama bu yüzüklerle kendini ele veren kalp kırıklığı, gönül kırgınlığı. Kısacık bir anda bunları geçiriyorum aklımdan. Sana hiçbir şey söylemiyorum. Daha da üzmek istemiyorum. Üzülmek sana iyi gelmiyor, hastalığını büyütüyor, biliyorum. Sen hep o adamı anlatıyorsun. Paralarına el koyan adamı. Bu yüzden hastalandım diyorsun hâlâ. Yüzüklerden hiç bahsetmiyorsun. İnanıyorum. Sonra birden bitiyor rüya, uyanıyorum. Sen gittin. İçimde boşluk.


2 yorum:

  1. Yine kalbime aktın Leylan. Her şekilde gidenleri andım, boşlukları dolmayanları...

    YanıtlaSil
  2. Senin bu kısacık hikayelerin beni çok uzun yolculuklara çıkarıyor Leylan. Yüreğinden öpüyorum.<3

    YanıtlaSil