Metrobüsteyim. Eve dönüyorum. Şansıma, kapı önümde açıldı; benimle aynı anda binen gençle en arkadaki iki buçuk kişilik yere oturduk. Hemen arkamdan iri bir adam bindi, yanıma sıkışmaya, oturmaya yeltendi, sonra oraya sığmayacağını anlamış olacak ki, arkasından gelen genç kıza, “Sen geç otur”, dedi. Tanışıyorlar sandım sen diye konuşup, yer verince. Kız oturdu, adama bakmadan elindeki cep telefonuna daldı. Tanışmıyorlarmış. Alışamadım bu taşra erkeklerinin senli benli, samimi hitaplarına. İri adam bir süre sonra yanındaki kısaca boylu, çapraz kaşlı adamla konuşmaya başladı. Ben de kafamı camdan tarafa çevirip, yağmurda daha da grileşen şehrin hızla akışını seyretmeye başladım. Kafamda yine düşünceler. Fener’in maçı varmış bugün, yollar kapanmadan evde olsam bari, diye geçiriyorum içimden. O sırada çapraz kaşlı adamın, “Bulursun anneni inşallah. Umudunu kaybetme abi”, dediğini duydum. Anında kulaklarımı dikip çaktırmadan dinlemeye, konuyu anlamaya çalıştım fakat devamında konuştukları bir iki cümleyi de duyamadan iri adam indi. Meğer çapraz kaşlının arkadaşı da varmış yanında, iri adam inince yaklaştı buna, konuşmaya başladılar.
-
Ne
olmuş? Ne anlatıyor?
-
Annesi
kayıpmış on iki yıldır.
-
Nasıl
yani?
-
Kadın
işe gitmiş. Sonra adamın cebine bir mesaj atmış. Ondan sonra haber yok.
-
Ne
yazmış mesajda?
-
Ne
bileyim? Demedi. Adam dört avukat tutmuş bulmak için. Kıbrıs’ta çalışıyormuş.
Bunun için gelmiş.
-
Deme
ya?!
-
O
kadar zamandır ses çıkmamış. Elli bir yaşındaymış.
-
Annesi
elli bir yaşında mıymış?
-
Evet.
-
(Sırıtarak)
Ohoo, boşversene, o kocaya kaçmıştır.
-
Yok
lan! Ne kocası?! Annem yok oldu diyor.
-
Elli
yaşlarında kadın ne yapacak lan? Nereye kaybolacak? Ben sana diyim, o kadın kesin
kocaya kaçmıştır.
-
Ne
bileyim lan. Öyle dedi.
- ...
-
Hastahaneye
gittim dün, Acıbadem’e, ç..mde kan toplanmıştı. Doktor mühim değil dedi.
-
Niye
Acıbadem’e gittin? Çapa’ya filan gideydin.
-
Korktum lan. Test filan yaptılar.
- Tabii oğlum, kan da toplanır her şey olur. Her an hazır olursan. (Gülüşmeler)
- Neyse işte. Ben neler görüyorum, şanslısın, bunda bir şey yok, dedi doktor.
-
İyi
bari. Yine de Çapa’ya gideydin.
-
Trafik
çoktu bugün Levent’te. Etiler filan tıkanmıştı. Ben MKM’den geliyorum.
-
Çoktu.
Beşiktaş’ta da öyle. Yağmurdan.
-
Sen
ne kadar kazandın geçen hafta?
-
Yok
oğlum, bişey kazanmadım. Sen altı yüzü kaptın ama.
-
Yok
lan, o kadar değil. Üç yüz filan. Bakalım bu hafta ne olacak maçlar.
-
Ne
o lan? Erken mi geldik? Bir tane bile Fenerli yok. Saat kaçta ki maç?
-
Dokuzda.
Gelmişlerdir oğlum. Görürüz şimdi. Geçen seferi hatırlasana.
Bu
derin ve anlamlı sohbet Söğütlüçeşme’ye varışımızla –maalesef- sona eriyor.
Herkes kendi yolunda; kalabalığa, Fenerlilerin arasına karışıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder